Seyir Defterim

Suyuna sahip çıkan geleceğine sahip çıkar.

Çevreye Notlar - Mart 2021

“Koronavirüsünün, su kıtlığı yaşanan bir dönemde meydana geldiğini bir düşünsenize… Bu durumu yaşamamak ve kuraklık tehlikesini tersine çevirebilmemiz için suyun mevcutken korunması gerektiğine başta başkentimiz olmak üzere tüm Türkiye’yi inandırmamız gerekiyor.”

Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizi, küçüklüğümüzden bu yana “su zengini bir ülke” zannediyorduk, ancak gerekli önlemleri almazsak, gelecekte su kıtlığı yaşayacağımızın maalesef daha yeni yeni farkına varabiliyoruz.

Koronavirüs gerçeğinin bireysel alışkanlıklarımızı sarstığı şu günlerde, bildiğimiz davranışlardan vazgeçip yeni davranış biçimleri geliştiriyoruz. Bu gelişimi suyu korumak ve geleceğe suyumuzu taşımak adına da olumlu alışkanlıklar edinerek sürdürmek mecburiyetindeyiz. Korunmak için en önemli ve en etkili yolun “temizlik ve hijyen kurallarına riayet etmek” olan bu salgında, suyun ne kadar önemli olduğunu fark ettik ama suyumuzun olmadığında ne yapabileceğimizi fark edemedik! 

Koronavirüsünün, su kıtlığı yaşanan bir dönemde meydana geldiğini bir düşünsenize… Bu durumu yaşamamak ve kuraklık tehlikesini tersine çevirebilmemiz için suyun mevcutken korunması gerektiğine başta başkentimiz olmak üzere tüm Türkiye’yi inandırmamız gerekiyor. Bu farkındalığı oluşturmak için bizleri bir araya getiren Ankara Kent Konseyi Çevre ve Sıfır Atık Çalışma Grubu’muza ve alanında uzman değerli katılımcılarımızla bir araya gelmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.  

Rakamlara göre Türkiye’de suyumuzun %75’ini tarımda, %10’u sanayide ve yaklaşık %15’ini de evlerimizde harcıyoruz, fakat burada yediğimiz her şeyi tarımın, kullandığımız her şeyi sanayiinin bir ürünü olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani aldığımız, sattığımız, giydiğimiz, yediğimiz her şey aslında dolaylı yoldan su tüketiyor. İşte bu nokta da hepinizin bildiği “su ayak izi” kavramı ortaya çıkmaktadır. 

Bir fincan kahve içerken dolaylı olarak 140 litre su tüketiyoruz. Tarımda ise bir tişört için kullanılan ortalama 250 gram pamuk için 2 bin litre su harcanmakta! Somut bir örnek vermek gerekirse: Sovyetler Birliği zamanında pamuk üretiminin artırılması ve Orta Asya’yı dünyanın en büyük pamuk üreticisi haline getirmek için yapılan yanlış politikalar sonucu Özbekistan, dünyanın en büyük pamuk üreticisi haline geldi, ancak dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral Gölü’nün %90’ı kuruyup çölleşti. Yapılan bu plansız sulama projeleri sonucunda üzerinde teknelerin gezdiği, büyük balıkçılık faaliyetlerinin gerçekleştirildiği bu göl artık yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Tabii ki de burada pamuk üretimine veya tarım faaliyetlerine karşı çıktığımız anlaşılmamalı. Sadece plansız, projesiz yaptığımız her işin gelecekte bizim karşımıza çıkaracağı sonuçları göz önüne alıp fayda ve maliyet hesaplamalarımızı bugüne göre değil yarınlarımızı göz önüne alarak yapmamız gerektiğini dile getirmek istiyorum. Tekrar tarım ülkesi olmak için yaptığımız atılımlarda yerli tarım üretimleri için susuz tarıma yönelerek, mevcut su kaynaklarımızın geleceğini kurtarmamız gerektiğini düşünüyorum.

Ankara’da pandemi ile artan su tüketimimiz sonucu kişi başı tükettiğimiz su miktarı 237 litre. Barajlarımızda su doluluk oranı bugün itibarıyla sadece %9.12 seviyesinde. Bu oran, son haftalarda yağan yağışla bu hale geldi. Geçen aylarda %6 doluluk oranlarını gördük. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yaptığı çalışmalara göre Ankara’da artık sıcaklıklar kışın 3 derece yazın ise 4.5 derece daha fazla olacağı raporlandı. Ankara’da ortalama sıcaklığın artması ile su havzalarımızda ve yüzey sularımızda buharlaşmanın artacağı dolayısıyla içme suyu kaynaklarımızın verimliliği düşecek.

Hali hazırda Türkiye’de kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı yaklaşık bin 360 metreküptür. TÜİK’in verilerine göre 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyon olacağını düşünürsek, bu rakam bin 120 metreküp civarında olacaktır. Böylesi bir durumda ülkemiz gelecekte su sıkıntısı çeken ve su stresi yaşayan bir ülke olması kaçınılmaz bir gerçektir. Bu şekilde devam ettiğimiz sürece Cape Town örneği bizlere çok da uzak değil. Günlük 50 litre su tüketim hakkı bulunan insanların yerine kendimizi koyduğumuzu düşünün, ne kadar korkunç geliyor bizim için değil mi? Kişisel temizliğin ve günlük temizliğin kısıtlandığı bir yaşam tarzı.

Yanı başımızda Suriye’de çıkan iç çatışmaların başlıca nedenlerinden birisi de artan şehir nüfusu sonucunda şehirlerde yaşanan su kıtlığı olduğunu öğrendiğimizde suyun insan için bireysel önemi dışında toplumların refahı ve huzuru için de ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görmüş olduk. 

Dünyada artarak devam eden iklim değişikliği sonucu uzmanlar, 2050 yılına kadar 200 milyon insanın “iklim mültecisi” olacağını tahmin ediyor ve bunların büyük bir kısmını temiz su kaynaklarına erişemeyen insanlar oluşturacağını öngörmekte. Geleceğimize sahip çıkacaksak, suyumuza sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Çünkü suyuna sahip çıkan geleceğine sahip çıkar.

Tabii burada çok disiplinli bir alan olduğunun bilincindeyiz. Özellikle şehir ve bölge planlama, peyzaj mimarlığı, mimarlık, çevre, inşaat, makine, hidroloji mühendislerinin, meteorologların, iklim bilimcilerin, sosyal bilimcilerin bir arada çalışması gerektiğinin bilincindeyiz. Bugün konuyu çevresel peyzaj değerleri ile ele alarak değerlendirmeye başlıyoruz. Şüphesiz ki diğer boyutları ise ileride yapacağımız oturumlarda gündeme alıp değerlendireceğiz.

Bugün “Suya Saygı Buluşması” ile değerli akademisyenler, peyzaj mimarları ve çevre gönüllüleri ile suyumuzun geleceğini ve kendi geleceğimizi kurtarmak için faydalı bilgiler ışığında çözüm önerileri oluşturacağımızdan eminim. 

Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Ankara Kent Konseyi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Suya Saygı Buluşması’nda konuştu. 2021, Mart

Diğer Yazılar