Seyir Defterim

Sevgi Çiçeği İttifakı

Dünyaya Notlar - Kasım 2021

“Tarih boyunca insanlar güç, din, para ve konfor için savaştılar. Artık sevgi zamanı! Bütün çevre dostlarını, yaşanılabilir ekosistem için “Sevgi Çiçeği İttifakı”na davet ediyorum."

Gerçek değişim sanal âlemde yaşanmayacak!

Hashtag’ler ağaç dikemez…

Tweet’ler denizleri temizleyemez…

Like’lar toplumu dönüştüremez…

Asıl değişim, toplumsal farkındalığı geliştirip eyleme geçmekle olacaktır.

500 sene önce, yani henüz iklim değişikliğinden bahsedilmezken çevre konusunun gündemde tutularak dünyanın ilk kanunnamelerinden birinin hazırlandığı coğrafya adına COP26 Zirvesi’ndeyim.

Dünyanın en itibarlı küresel iklim konferansı COP26’nın değişimi hızlandırmak için en büyük fırsatlardan biri olduğunu düşünüyorum. Dünyanın dört bir yanından bu zirveye gelen bizler, iklim değişikliğinin etkisinin tüm kürede hissedildiğinin ve çözüm iradesinin en somut göstergesiyiz. Bugünümüzü ve yarınımızı tehdit eden iklim değişikliğine karşı ortak akılla mücadeleye inanıyoruz.

Temsil ettiğim toprakların kültürü gereği, biz emanet aldığımız doğayı bakıp, güzelleştirmekle sorumluyuz. Günümüz koşullarında yükümlülüklerimizi yerine getirmeye cesaretimiz var, lakin bu yolda yalnız yürümemeliyiz.

5 bin yıldır onlarca medeniyete yurt olmuş, 6 milyon nüfusa sahip, Anadolu’nun dünyaya açılan kapısı Ankara’dan geliyorum. Kentimizde 2 milyon çalışanıyla yaklaşık 400 bin işletme var. 13 Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ve 10 Teknoloji Geliştirme Bölgesi’yle, ulusal üretimimizin yaklaşık %10’unu gerçekleştiriyoruz. 100 yıl önce kurulan ve temsilcisi olduğum Ankara Ticaret Odası, 160 bin üyesi ve 1,5 milyon işgücüyle karbon salınımıyla mücadelede etkin bir rol üstlenme kararlılığındadır.

Ankara’da katılımcılığı ve ortak aklı önemseyen bir kent yönetimi var.

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş’ın çağrısıyla toplanan, bugün itibarıyla bin 325 kamu kurumunun ve sivil toplum kuruluşunun temsil edildiği, 5 binden fazla konusunda uzman bireyin, 30 çalışma grubu ve 5 Meclis’te kent için çalıştığı Ankara Kent Konseyi’nin Başkanı olarak da buradayım. Dünyada örneği az görülen katılımcı kültürle faaliyetler gerçekleştiriyoruz. İklim ve çevreyi ilgilendiren konularda ortak akılla aldığımız kararlar ve önerilerimiz doğrultusunda uygulamaya geçirilen birkaç örneği paylaşmak istiyorum.

Binlerce katılımcı ile “Türkiye’nin ilk Bisiklet Meclisi”ni kurduk. Ankara’nın yayalaşması ve bisiklet yollarının artması için oybirliğiyle kararlar aldık. Uygulama sürecini başlattık. Onlarca çevre örgütü ve çevre dostlarının gönüllü katılımıyla, İklim ve Çevre Meclisi’ni kurduk. “Suya Saygı Buluşmaları”, “Deprem”, “Doğal Afet” gibi konularda bütün paydaşların katılımıyla, onlarca farkındalık toplantısı yaptık ve tavsiye kararları aldık. “Ata Tohumu Hareketi” ve Ankara Büyükşehir Belediyesi Kırsal Kalkınma Daire Başkanlı’ğıyla işbirliği içerisinde genetiği değiştirilmemiş, vahşi sulamaya ihtiyaç duymayan tarımı teşvik ettik, örnek uygulamalar başlattık.

Dünya Temizlik Günü’nde Estonya’da başlayan “Let’s Du It” hareketiyle iş birliği yaparak, Ankara’da görev yapan çok sayıda ülkenin büyükelçileri, vatandaşlarımız ve binlerce öğrencimizle çevre ve iklim konusunda etkinlikler düzenledik. Ankara Kent Konseyi olarak aldığımız tavsiye kararı ile Türkiye’de ilk İklim Şube Müdürlüğü’nün Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde kurulmasına katkı yaptık. Kırsal kalkınmadan doğal afetlere, vahşi sulamanın önlenmesinden yeşil enerjiye, sıfır karbon emisyonundan yutak alanların geliştirilmesine kadar tavsiye kararımızı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Mansur Yavaş ve Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin bütün siyasi partilerinden seçilmiş temsilcileriyle beraber yürüttük.

Dünyamızın geleceğinin en büyük tehditlerinin başında gelen iklim değişikliğinin etkisini yoğun bir şekilde coğrafyamızda, başkent Ankara’da da hissediyoruz. Kişi başına düşen su tüketim miktarı yakın zamana kadar 237 litre iken, şimdilerde baraj doluluk oranlarımız azalıyor. Susuzluk tehlikesiyle biz de karşı karşıyayız. Kentimizde hava sıcaklığının yakın gelecekte 4,5 dereceye kadar artabileceğine dair araştırmalar var. Tehlikenin boyutunun fazlasıyla farkındayız.

Küresel ısınma ve ona bağlı küresel iklim sorunları nedeniyle 1998-2017 yılları arasında, dünyada 1 milyon 300 bin insan hayatını kaybederken, 2 trilyon dolar maddi zarar meydana geldi. Önlem alınmaması durumunda, önümüzdeki on yıl içinde büyük felaketlere doğru gidiyoruz. İçinde bulunduğumuz yıl, benim güzel ülkem Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülke çevre felaketleri yaşayarak çağımızın tehlikesiyle yüzleşti.

Bizim kültürümüzde “Dünyanın sonunun geldiğini bilseniz dahi elinizdeki fidanı dikiniz” öğretisi vardır. Buna rağmen küresel ısınmanın etkilerini hafifletmekte çaresiz kaldık. Sadece üç ay içerisinde; haftalarca süren orman yangınlarıyla, Marmara Denizi’ni öldüren müsilaj sorunuyla, Karadeniz kıyılarındaki kentlerimizde su baskınlarıyla karşılaştık. Küresel karbon emisyonuna sadece %1 düzeyinde etkimiz olmasına rağmen ülkemizde yaşadığımız felaketlerin boyutu ve ödediğimiz bedeller, sorumluluğumuzun çok çok üzerinde.

Yıllık ihracatının yüzde 40’ını gelişmiş ekonomilerle yapan bir ülke olarak yeşil dönüşümün, ticaretimize bariyer oluşturmasını elbette istemiyoruz. Başta Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’mız, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’mız ve diğer yerel yöneticilerimiz; doğa dostu enerji, akıllı bina ve atık geri dönüşümü gibi alanlarda sorumluluk aldılar. Ülkemizdeki bütün kurumlar, kuruluşlar, sivil toplum ve iş örgütleriyle, yeni küresel iş birliği fırsatları için seferber olduk. Ülke olarak Paris İklim Sözleşmesi’ni onaylayarak, iklim değişikliği konusunda tarafımızı ve kararlılığımızı ortaya koyduk.

Kadim topraklarımız olan Orta Asya’dan, medeniyetimizin serpildiği Akdeniz havzasına; dünyanın en önemli sorununa karşı tarihsel bağlarımızın olduğu bütün paydaşlarla dayanışmanın öneminin farkındayız. Dolayısıyla iklim değişikliğine karşı tüm imkân ve kaynakların adaletli kullanıldığı, hakça dağıtıldığı bir sürecin içinde olmak isteriz.

İfade etmek gerekir ki, dünyada risk oluşturan karbon emisyonunun en büyük sorumluları gelişmiş ekonomiler olmuştur. Sanayi devriminden bugüne, toplumlar refah seviyesini yükseltirken gelecek kuşakların nefes alma özgürlüğü yok edildi.

İş dünyasından gelen biri olarak, gelişmiş ekonomileri, Robin Hood olmaya değil ama sürecin bedelini ödeyen gelişmekte olan ülkelere karşı, hakça ve adaletli bir sorumluluk almaya davet ediyorum. Ekonomilerini geliştirmek isteyen diğer ülkelerin üretim ve imalatlarının yüzde 30 oranında arttığı 2010-2019 yılları arasında, yer kürede en yüksek sıcaklık artışları kaydedildi. Aynı süreçte Aral Denizi, kum çölüne dönüştü.

Üretimde doğal kaynak maliyetini görmezden gelmeye devam edersek, çeyrek asır sonra binlerce endemik bitkiyi kıyılarında yeşerten Anadolu havzalarının, Ankara’mızın havasının teminatı olan Eymir ve Mogan göllerinin Aral Denizi’yle aynı kaderi paylaşmasından endişeliyiz. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin, aşırı karbon emisyonuna sebep olmadan sürdürülebilir kalkınma hedeflerini yakalayabilmesi için idari ve ekonomik yapılanmalarının desteklenmesi gerekir. Gelecek kuşaklara temiz bir çevre bırakılması için, gelişmiş ülkelerin finansman ve teknoloji desteği, iklim değişikliğinin krize dönme sürecini de etkileyecektir. Yeni toplumsal mühendislik sürecinde küresel dayanışmanın ruhuna zarar veren bütün fikirlerden kaçınarak doğruya giden bir gemide yanlışa koşanlar ve akla ve bilime karşı direnenler kendilerine yer bulamamalıdır.

Biz biliyoruz ki dünyamız yaşanılmaz hale gelirse, bunun sonuçları herkesi etkiler. Bugün bile, yer küremizde kuraklık, aşırı yağış, yeterli gıdaya erişememe ve diğer doğal felaketlerin etkisiyle yerinden edilmiş yaklaşık 7 milyon insan var. Sorunun çözümü gecikirse, bu felaketlerin bedelini bu konuda hiçbir sorumluluğu olmayan doğmamış çocuklarımız ödeyecektir. Bu felakete engel olmak için köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. Bu değişim ve dönüşüm için, anlaşmalar, yasalar, normlar gibi kâğıt üstündeki yasal mevzuatın insanlığa yetmeyeceğini; ortak akılla, toplumsal vicdanla beslediğimiz dayanışma ruhunun harekete geçmesi gerektiğini biliyoruz. Çevre bilincinin bireylerin kalbine ve vicdanına sızarak, ulusların sınırlarını aşarak yer küremizin ortak paydası, günümüzün Lingua Franka’sı haline gelmesini gönülden istiyoruz.

Kâinatta, her şeyin sevgiyle ve anlamakla başladığına inanıyoruz. Yaşamak bizim olduğu kadar, bizden sonraki kuşakların da hakkı. Yaşamak, küresel ekosistem içerisindeki tüm canlıların da hakkı. Geldiğim coğrafya ve düşünürlerinin sevgi temasıyla tanındığı, çiçeğinin bile adının sevgi olduğu bir yer. UNESCO’nun içinde bulunduğumuz yılı anma yılı ilan ettiği “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz” sözünün sahibi büyük şairimiz Yunus Emre ve “Ne olursan ol, gel” diyen Rumi’nin temel amacı insanlığı sevgide birleştirmektir.

Ankara’da yetişen binlerce endemik bitkiden biri de Gölbaşı ilçemizde yer alan Sevgi Çiçeği’dir. İklim değişikliği başta olmak üzere küresel ekonomimizi tehdit eden sorunları ortadan kaldırmak için önerimiz, Gölbaşı Sevgi Çiçeği İttifakı’nın yapraklarına şu kavramları yazmaktır:

Sevgi
Saygı
Empati
Çevre Bilinci
İnsan Hakları ve Refahı
İnsan Sorumlulukları
Doğayı Korumak ve Geliştirmek
Hoşgörü ve Şefkat
Bilinçli Tüketim
ve
Hayvan Refahı…

Tarih boyunca insanlar güç, din, para ve konfor için savaştılar. Artık sevgi zamanı! Bütün çevre dostlarını, yaşanılabilir ekosistem için “Sevgi Çiçeği İttifakı”na davet ediyorum.

Diğer Yazılar