Seyir Defterim

Katılımcılı yönetim anlayışının hâkim olduğu kentlerde kamu israfı olmaz.

Makale - Temmuz 2020

“Katılımcılığın önemsendiği bir kentte, kente karşı işlenen suçlar azalır, kapalı kapılar ardında kentin imar planları tekrar tekrar taksim edilmez. İnsanların birbirlerine karşı güvenleri artar; ahilik ruhu ticarete, adalet duygusu kentin tamamına hâkim olur.” 

Ankara… Cumhuriyet’e ev sahipliği yapan ve Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Ankara ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır” dediği 85 milyonun başkenti…

Bu kent için, “İç kaledir Ankara, bütün ümitlerin toplandığı son sığınaktır” der Ahmet Hamdi Tanpınar… Metin Altıok, “Sen şiirin başkentisin” der Ankara için… Ahmet Arif’in Karanfil Sokak şiiri ise, “Hasretim nazlıdır Ankara” der. Ankara, şairlere ilham olmuş, romanlarla hikâyesini paylaşmış bir kenttir. Ankara’nın her sokağı, caddesi size Cumhuriyet’i, yani sanatı, kültürü, edebiyatı anlatır. Yanlış yapılaşmalar ile bu ahenk bozulmaya çalışılsa da Ankara’nın özü Cumhuriyet’tir. Çünkü Ankara, bir şiirin hece ölçüsü kadar ahenk dolu, manzum eserin temaşası kadar güzelliklerle doludur.

Tarihi, dünyanın ilk medeniyetlerine kadar uzanan kadim kent için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş’ın, “Kenti yönetmek için 6 milyon insanın aklına ihtiyacım var” çağrısı üzerine 29 Haziran 2019’da 234 genel kurul üyemiz ile Ankara Kent Konseyi’nin ilk genel kurulunu yaptık. Üye başvurularını hiçbir zaman bir süzgece tabi tutmadık. Kente aidiyet duyan herkes Ankara Kent Konseyi’nde yer buldu. Katılımcılık hususunda herhangi bir makam kaygısı olmadan sadece emeğin öne çıktığı bir kent konseyinin var olduğunu gören binlerce adanmış gönüllü, ellerinden gelen bütün gayretleri göstererek başkente katkı sundu.

 Ankara Kent Konseyi olarak her faaliyetimizde kent aidiyetini arttırmak, Ankara’nın marka değerini yükseltmek, katılımcı demokrasiyi kentin tamamına yaymak, başkent kimliği ile Ankara’nın köklü 5 bin yılını gün ışığına çıkarmak için var gücümüzle “samimi” olarak çalışmaya gayret ettik. Ülkemiz, her yardımlaşmaya ve bütünleşmeye ihtiyaç duyduğunda bütün bileşenlerimiz ile seferber olmayı bildik. Kurum ve kuruluşlarla yarışa girmeden, kişiler üzerinden değil, kurumsal olarak kentin sorunları hakkında sorumluluk aldık. Ortak aklın gereğini yaptık. Kamplaşmadan uzak durduk. Vasatı değil, liyakati örgütledik. “Partisi Ankara, enerjisi 6 milyon, gücü ortak akıl, parolası katılımcı demokrasi” olan Ankara Kent Konseyi işte bu adanmışlık ruh ile başarılı işlere imza attı, atmaya da devam ediyor.

6 Şubat 2023’te yaşanan depremden önce 11 Büyükşehir Belediye Başkanı’nı bir araya getirerek, “Topraklarının yüzde 42’si 1. Derece Deprem Bölgesi olan Türkiye’de depremi unutmak büyük bir vahamettir” diyerek tedbir için atılması gereken adımları dağa, taşa duyurmaya çabaladık.

 Ankara, her doğal afette iyiliğin de karargâhı oldu. Deprem sürecinde “Dayanışma depremden güçlüdür” dedik. Kent konseyimizin 120 metrekarelik orta alanında binler olduk, karıncalar gibi kolileri sırtımızda taşıdık. Her sosyolojiden -sağına soluna, önüne arkasına bakmadan- binlerce hikâye aynı kolinin altında buluştu. Bu adanmışlık ile hiçbir çağrıya çıkılmadan, tamamen görevden vazife çıkaran binlerce Gençlik Meclisi üyesi gencimiz ve yüzlerce bileşenimizin fedakâr katkıları ile 44 yardım TIR’ı ve yüzlerce yardım aracını (914 tonluk yardım malzemesi) deprem bölgesine ulaştırdık. Bin 800 aileyi, eşleştirme yöntemi ile evini açan başkentliler ile buluşturduk. 5 bin 350 aile (41 bin 750 kişi) 63 milyon Türk lirası değerinde 435 bin parça giyim malzemesini, ihtiyaç marketimizden temin etti

Sergilediğimiz “şeffaf katılımcılık” modeli hem ulusal hem de uluslararası kuruluşların dikkatini çekti. Cumhuriyetimizin ve başkent oluşumuzun 100. Yılı (2023) dolayısıyla Türkiye Kent Konseyleri Birliği Dönem Başkanlığı Ankara Kent Konseyimize verildi. “Türkiye’de Deprem Gerçeği ve Farkındalık” toplantısında 81 konuşmacının katılımları ile depremin unutulmaması gerektiğinin altını çizdik ve yayınladığımız 26 maddelik yol haritası ile çözüm önerilerimizi ifade ettik. 

“Daha yapacak çok işimiz var!” diyerek büyük emek harcadık. Kente ait sorunları bireyselleştirmeden, toplumcu bir anlayışla ele aldık. Kişisel hırslarımızı kenara atıp sadece Ankara şiarı ile çözüm ürettik. Belediye Meclisi’ne gönderdiğimiz tavsiye kararları bütün siyasi partilerin desteği ile -oy birliğiyle- kabul edildi. Ankara’nın adının geçtiği, kentin menfaatlerini taşıyan her organizasyonun parçası olduk. Kente ait her meseleyi kendi meselemiz olarak addederek, kente ait sorunları bireyselleştirmeden toplumcu bir anlayışla ele alan, kişisel hazlarımızı kenara atıp sadece Ankara şiarı ile çözüm üreten bileşenlerimiz Ankara Kent Konseyi’nin en büyük gücü olmuştur. 

“Katılımcı kültürün yaygınlaştığı kent hayatında herkes birbirinin söz hakkına, kentlilik haklarına riayet eder. Katılımcılık varsa toplumculuk vardır; katılımcılık yoksa bireysellik vardır. Ülkemiz “En iyi ben bilirim” anlayışının bedelini geçmişte çok ağır ödedi.”

Atatürk’ün Ankara’ya gelişini Dikmen sırtlarından Hacı Bayram’a kadar yüzlerce seğmenle, “İyi ki geldin!” diyerek, İstiklâl Marşı’nın kabul edilişini Taceddin Dergâh’ında, Ankara’nın başkent oluşunu yüzlerce bileşenimizin katılımı ile Ata’nın huzurunda, Sakarya Meydan Harbi Zaferi’nin 100. yılını Diriliş Yolu Yürüyüşü- Polatlı- Sakarya Köyü’nde aziz şehitlerimizin yanı başında Itrı’nin Salat-ı Ummiye’si ile onun şefaatine nail olmak için salavatlar getirerek büyük bir heyecanla idrak ettik.

Kırsal kalkınma konuşuyorsak, kent konseyinde olduğu gibi köylerimizin hamisi muhtarlarımızı süreçlere katarak doğru kaynak yönetimi yapmak zorundayız. Kentimizi daha yaşanabilir kılmak için katılımcı kültürü güçlendirmek zorundayız. Nallıhan Kuş Cenneti’nde turizmi arttırmak için sadece kurum ve kuruluşların katkı sunması yeterli gelmez, o gölün kenarında kooperatif kuran kadınlarımızın gösterdiği iradeyi önümüze katmamız gerekiyor. İşte o zaman gerçek katılımcılığı tatbik etmiş oluyoruz.

Katılımcı yönetim anlayışının hâkim olduğu kentlerde kamu israfı olmaz. Çünkü faydalanıcılar, fikir aşamasında sürece dahil olurlar ve ağaç yaşken eğilerek doğruya ulaşılır. 

Katılımcı yönetim anlayışının hâkim olduğu kentlerde kamplaşma olmaz, insanlar aynı söz ağırlığına sahip olarak masaya otururlar ve düşüncelerini zihninde bir siyasi endişe taşımadan samimi bir şekilde ifade ederler. Katılımcılığın önemsendiği bir kentte, kente karşı işlenen suçlar azalır, kapalı kapılar ardında kentin imar planları tekrar tekrar taksim edilmez. İnsanların birbirlerine karşı güvenleri artar; ahilik ruhu ticarete, adalet duygusu kentin tamamına hâkim olur. 

Katılımcı kültürün yaygınlaştığı kent hayatında herkes birbirinin söz hakkına, kentlilik haklarına riayet eder. Katılımcılık varsa toplumculuk vardır; katılımcılık yoksa bireysellik vardır. Ülkemiz “En iyi ben bilirim” anlayışının bedelini geçmişte çok ağır ödedi. İyi planlanmamış projelerin faturasını vergilerimiz ile hepimiz ödedik. 

“Müdahil olmadığımız sürecin sonuçlarına itiraz edemeyiz” diyerek sorumluluk almaya korkmadan, duymayan kulakları açan, görmeyen gözleri aydınlatan yine bizler olduk.

Menfaat hesabı yapmadan, yalnızca doğru olduğuna inandığımız değerlere sırtımızı yaslayarak yol alan ve herkesin taktir ve tebessümlerine mazhar olan yine bizler olduk.

“Millî Mücadele”, “Millî İstiklâl”, “Millî Hareket”, “Millî Zafer”, “Türkiye Büyük Millet Meclisi”, “Hâkimiyeti Milliye”, “Kuvâ-yi Milliye…” Adında milli olan her kavramın karşılığıdır Ankara. Mazlum milletlerin başkenti, Türkiye Cumhuriyeti’nin ikametgâhı, Atatürk’ün eseri, Cumhuriyet’in imar ettiği bu kent, her milletvekilinden hizmet beklemektedir. Turizmden kültür ve sanata, üretimden istihdama, gençlik politikalarından kent mimarisine, kültürel miras alanlarından tarihi dokulara kentimiz gelişmeyi, büyümeyi, ayağa kalkmayı beklemektedir.  Bu sebeple Ankara’ya gelip bir yemek yemeden, bir gece konaklamadan Anıtkabir’i ziyaret edip; Kapadokya’ya, Safranbolu’ya giden turistleri, kentin ekonomisine kazandıramamayı dert edinmedikçe, Nallıhan’daki kuş cennetini turizme kazandırmak için emek harcamadıkça, Hacı Bayram-ı Veli ile Agustus Tapınağı’nın asırlarca sırt sırta vererek gösterdikleri dayanışmayı, politik sebeplerle terk edip, kenti kamplaşmaya zorladıkça, Şereflikoçhisar’da yer alan Tuz Gölü’nü, Kızılcahamam’ı yeşil örtüsüyle süsleyen Soğuksu Milli Parkı’nı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ve kentimizin tarihini 5 bin yıl önceye götüren Polatlı’daki GORDİON Antik Kenti’ni kentin ekonomik gücüne lokomotif yapmadığınız sürece Ankara’ya hizmet etmek mümkün değildir. Ankara’nın yatırımlarını, projelerini en az kendi memleketiniz kadar takip etmediğiniz sürece bu kente hizmet etmek mümkün değildir. “Sessiz Şehir” unvanı alan Güdül’ü, kentin turizm markası Beypazarı’nı, kalkınmayı bekleyen kentin dezavantajlı bölgelerini dert edinmediğiniz sürece bu kente hizmet etmek mümkün değildir. Ankara’ya yurt dışından direkt uçuş sayısını arttırmaya emek harcamadığınız taktirde, keşfedilmeyi bekleyen yeni destinasyon alanlarını turizme kazandırmadığınız sürece bu kente hizmet etmek mümkün değildir.

Diğer Yazılar