“Dünyanın hiçbir yerinde bir başka örneğini göremeyeceğimiz 10 farklı medeniyetin yaşadığı bu topraklarda, başka bir kültürü ithal edip, o kültür üzerinden yapay hikâyeler oluşturulmasının kente verdiği zararları hep beraber acıyla tecrübe ettik."
Augustus Tapınağı ile Hacı Bayram-ı Veli Camii’nin sırt sırta verdiği Ankara; birlikte düşüneceğimiz, birbirimizi dinleyeceğimiz, birlikte aynı masada buluşabileceğimiz, birlikte üretebileceğimiz bir iklime sahiptir. Belediye Kanunu’nun 13. Maddesi, “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir” der. Bu kanun hükmünün amacına göre aynı yerleşim biriminde bulunan insanlar, hemşehricilik bilinciyle hem kendi aralarındaki bağları geliştirecek hem de yaşadıkları şehrin gelişiminde ve muhafazasında katkıda bulunabileceklerdir.
Ankara Kent Konseyi, bizim milletimizin hücrelerine çok uygun bir yapı. Burada kaynaşma, dayanışma ve katılımcılık var. Bu yüzden Ankara Kent Konseyi, “Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir” tanımına uygun şekilde “hemşehrilik hukuku” ve “aktif yurttaşlık” kavramlarına bağlı kalarak, kent aidiyetini ve katılımcılığı artırmayı amaçlar. Daha önce kamplaşmanın ve ötekileştirmenin merkezi gibi görülen, "gri şehir” diye tanımlanan bir kentte, bütün sosyolojiler bir araya gelerek -politik bir dil kullanmadan- kendi için değil kenti için çalışan bir karar oldu. Biz bu hedef doğrultusunda kişilerin kendi kişisel zevklerine, kendi kişisel maddi menfaatlerine yönelik yaptığı işlerle işlenen kent suçlarına daha işlenmeden itiraz eden bir toplum inşa etmiş olacağız. Ve kentin değerlerine, kültürüne karşı işlenen her türlü günahın karşısına dikilir hale geleceğiz.
“Politik dil” kötü bir dil değildir aslında. Biz bu konuda da belki politikaya haksızlık yapıyoruz ama kullanılan politik dilin dışında bir dili kastediyorum. Yoksa politika, sorunları çözme alanıdır, bizim açımızdan değerli bir alandır. Demokrasimizin saygınlığını muhafaza etmek açısından politika dilinin öneminin altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. Hali hazırdaki politik dil; ötekini aşağılayan, mevzuyu dinleme ve dinletme fırsatı sunmayan, ötekinin sözüne itibar etmeyen, herkesten doğru bir söz geleceğine anlamamakta ısrarcı olan bir dil!
Bu dilin dışında kaldık. Bütün politikacıların birikimini, kentin geleceği için bu iklimde, bir masada buluşturduk. Hiç kimseye önyargılı olmadık. Çünkü seçilmiş olanlar çok değerlidir bizim için. İnsanlar oy verirken çok dikkat ederler. Birisine oyunu emanet ettiği zaman o insanı ciddiye almak lazım. Çünkü karar verici kişi uygulayıcı, yani lokomotif onlardır.
“Yılda 50 milyon turistin ziyaret ettiği Paris’e Fransızlar, “Bir de Disney Land yapalım” demeyi akıl mı edemiyorlar, yoksa kentin kimliğine uygun olmadığı için mi yapmıyorlar?”
Biz bir istişare makamıyız aslında, tavsiye kararı alırız. Bütçesi, mevkisi, makamı olmayan; birikimini özgür şekilde aktaran bir kent konseyiyiz. Ankara Kent Konseyi, daha birçok örnek gösterildiği mecralarda olduğu gibi Uluslararası Kolaylaştırıcılar Birliği’nden de ödüle uygun görüldü. Elbette bu başarı şu ismin, bu ismin değil; kentin bu iklime karşı gösterdiği irade yani tamamıyla kentin başarısıydı.
Dünyanın hiçbir yerinde bir başka örneğini göremeyeceğimiz 10 farklı medeniyetin yaşadığı bu topraklarda, başka bir kültürü ithal edip, o kültür üzerinden yapay hikâyeler oluşturulmasının kente verdiği zararları hep beraber acıyla tecrübe ettik. Yılda 50 milyon turistin ziyaret ettiği Paris’e, Fransızlar “Bir de Disney Land yapalım” demeyi akıl mı edemiyorlar, yoksa kentin kimliğine uygun olmadığı için mi yapmıyorlar? Ankara Kent Konseyi olarak Ankara’da gördüğümüz sorun; Ankara’nın, Ankara’da yaşayanlar tarafından bilinmemesi, kentin sahiplenişinin az olmasına sebep oluyor.
Ankara kültürünü sadece Ulus’ta bulunan birkaç eğlence mekanıyla sınırlandırırsanız, birkaç oyun havasına indirgerseniz eğer, her fırsatta saygımızı gösterdiğimiz geçmişimize ihanet etmiş oluruz. Ulus’ta bulunan ve Millâ Mücadele’nin karargâhı olan ilk meclisin kuruluşundaki adanmışlıkla, yoksulluğa ve her türlü imkansızlıklara rağmen tüm dünyaya kafa tutarak, 238 yıllık geri çekilmeyi durduran ecdadımıza ayıp etmiş oluruz.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde yazılan destanın Polatlı ve Haymana’da gerçekleştiğini daha Ankara’da yaşayan akademisyenler bile bilmez iken nasıl İstanbul’daki İzmir’deki insanlara "bilmiyor diye kızacağız.
Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki tüm imkansızlıklara rağmen, ortak yaşam alanlarının ve kent mimarisinin önemine değinen ve dünyanın ünlü şehir plancıları olan Dr. Christoph Lörcher ve Hermann Jansen ile kentin imar planları sağlam temeller üzerine oturtulmak istenmiştir. Bugün gelinen noktada ise kentin nüfusunun %90’ını bir çukura hapsederek dikey mimariyle toplumun birbirleriyle olan iletişimlerinin geleneklerimizdeki en önemli unsuru olan komşuluk hukukunu yok ettik ve maalesef bugün gelinen noktada İpek Yolu’nun geçtiği en önemli güzergahlardan olan Ankara’da nerdeyse 40 yıllık bir bina bulamıyoruz. Medeniyetlerin yıllarca kervan yolu yaptığı yerde biz “Eskişehir Yolu’nu Manhattan yapacağız” diye uğraş göstermeye başlarsak, bu kentin hafızasına ve kentin kültürüne büyük bir yara açmış oluyoruz.
“Ankara Kent Konseyi olarak Ankara’da gördüğümüz sorun; Ankara’nın, Ankara’da yaşayanlar tarafından bilinmemesi, kentin sahiplenişinin az olmasına sebep oluyor.”
Kent hafızası bir günde oluşan bir olgu değildir. Kent hafızasının oluşması için kentin mimari, kültürel bir birikiminin olması gerekiyor. Biz yeni bir kültürel değer, yeni bir kentsel mimari oluşturmak yerine elimizdeki mevcudiyeti korumak ve yaşatmak için uğraş veriyoruz. Gavur Kalesi’ndeki (Haymana) o iki asker kabartması nasıl Hititler hakkında bilgi veriyorsa, Ankara Kalesi de Galatlar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar hakkında bilgiler veriyor. Roma Hamamı, Julianus Sütunu, Roma’nın izlerini bugünlere aktarıyorsa, Hacı Bayram-ı Veli Camii, Sultan Alaaddin Camii de Türk kültürünün izlerini bugünümüze taşıyor. Gazi Üniversitesi Rektörlük Binası, Etnografya Müzesi, I. Meclis ve II. Meclis bizlere genç Cumhuriyet dönemi hakkında izlenimler sunuyor. Korumadığımız her tarihi yapı ve miras, kentin hikâyesinden yok olup gidiyor. İşte bu noktada ihtiyacımız olan şeyin, sürdürülebilir kent kimliği olduğu ortaya çıkıyor.
Sürdürülebilir bir kent kimliğinde, kent için ortaya irade koyacak sivil toplum inisiyatifine ihtiyaç vardır. Sivil toplumun kente sahip çıkması, kentin kimliğini oluşturan öğeler için farkındalık çalışmaları yapması, kent için koruyucu rolü üstlenmesi çok önemli bir etkendir. Bundan 100 yıl önce I. Meclis’in inşasında yardım eden Ankara Ticaret Odası, bugün ise Sakarya Meydan Muharebesi’nin merkezi olan Haymana ve Polatlı’nın öneminin farkındalığını anlatıyor. İşte bu, tüm sivil toplum kuruluşlarının ve sivil toplum kuruluşları ile mesleki örgüt kuruluşlarının sahip olması gereken bir ödevdir. Kültür yapımı toplumsal bir eylemdir. Toplumsal bir eylem, sivil toplum unsurlarından güçlenmek mecburiyetindedir. Siyasete devredemeyeceğimiz bir görevimizdir, çünkü hiyerarşi içinde kültür oluşmaz.