Seyir Defterim

Engelli vatandaşlarımızın haklarını her daim savunmalı, topluma entegre olmalarını sağlamalıyız.

İnsana notlar - Şubat 2021

“Öncelikle engelli bireylerin ailelerine ulaşmak ve onları bilinçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü maalesef bazı ebeveynler çocuklarını toplumdan saklıyor, bazıları bu engellerden utanç duyuyor, gizliyor! Bu engeli aşmak için önce o ailelere dokunmamız ve olabildiğince erken temas kurup, kendini toplumdan soyutlamalarına izin vermemiz gerek.”

Hukuk, öncelikle hak kavramının insanın gönlünde ve aklında yer etmesi ve kabulüyle gerçekleşir. Yani insanın ruhen haklar sistemini kabule hazır olması ve onu benimsemesi ile hukukun hayat bulması mümkün hâle gelir. Aksi takdirde, hukukun yazılı metinler topluluğu ve külliyatlar hâlinde bulunmuş olması yeterli değildir. Benim gibi iktisat eğitimi almış olanlar da bilirler; lisans eğitiminin başında Hukukun Başlangıcı dersi vardır. Toplum ve toplumun ihtiyaçlarıyla ilişkilenmeyen hukuk kurallarının uygulanabilirliğinin imkânsızlığı anlatılır. Hukuk sistemini ancak haklarımızın farkında olarak ve bu haklarımızı her daim ve her merciye karşı savunmamız ile işlevsel bir fonksiyon haline getirebiliriz. 

 

Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken, temellerini hukuk devleti ilkesi ile sağlamlaştıran ve hukukun üstünlüğünün önemini her fırsatta Türk toplumuna anlatarak bilinçlendiren Mustafa Kemal Atatürk’ün 1920’de söylediği şu sözü hatırlayalım:

“Her şey kanun yapmaktan ibaret değildir. Aksine her şey o kanunları uygulamak ve uygulattırmaktan ibarettir. Uygulayan; yerine getiren, daima karar verenden daha kuvvetlidir.”

Hak ve hürriyetlerimizde aslolan şeyin, yazılı kanunların varlığından ziyade, bu kanunları uygulayarak işlevsellik kazandırmamız gerektiğini bundan bir asır önce telkin etmiş bizlere. Vatandaş olarak bize düşen ödev ise kendi haklarımızı bilecek ve bu haklarımızın ihlal edilmesinin önüne geçeceğiz. Kişi, kendi haklarını bildiği takdirde -bu haklarına saygı duyulmasını bekleyeceği gibi- otomatikman diğer bireylerin haklarına karşı da duyarlı bir hale gelecektir. Bilinçli hak savunuculuğunu toplumun her kesimine yayabildiğimiz zaman, kriminal bir toplum olmaktan uzaklaşacağız.

Ankara Kent Konseyi olarak kentlilik bilinciyle kentimizin değerlerini muhafaza etmek ve sahip çıkmak en önemli amaçlarımız arasında yer alıyor. Bizler, katılımın farklı ölçeklerine ilişkin farkındalıklar yaratarak aslında yerel yönetimlere olumlu etki edecek haklarımızın neler olduğuna dair toplumumuzu bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Yani artık Ankara’da yapılan bir yanlışa, hukuksuzluğa sessiz kalmak yerine “benim sorunum değil” demek yerine, vatandaşların itiraz edecekleri ve yerel yönetimlerin alacakları kararlara hem eleştirel hem de katkı sunan bir biçimde katılarak “aktif yurttaşlık” bilinciyle hareket edecekleri bir iklimi oluşturuyoruz.

Ankara Kent Konseyi, görev tanımında olmamasına rağmen Ankara’da yaşayan engellilerin haklarını savunmak adına kadın ve gençlik meclislerinden önce Engelli Meclisi’ni kurmuştur. 

İdareciler ne kadar iyi niyetli olsalar da engelli vatandaşlarımız için yaptığı çalışmalar tam olarak onların sorunları ile örtüşmüyor ve fayda sağlayıcı çözümler yaratamıyor. Çünkü bizler ne kadar empati duygusu kuvvetli bir insan olursak olalım, engelli bir bireyin ve ailesinin hayatını ve yaşadığı zorlukları anlamamız pek mümkün değil. İşte tam burada Engelli Meclisi’miz, engelli vatandaşlarımızın seslerini duyurabileceği ve haklarını savunabileceği bir kürsü görevi görmüştür. 

Özellikle engelli bireylerin yaşamlarının her alanında karşılaştıkları sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin konuşulacağı bu programı çok kıymetli buluyorum ve bu farkındalığa emek veren herkese çok teşekkür ediyorum. Her an bir engelli adayı olduğumuz bu hayatta, engelli vatandaşlarımızın haklarını her daim savunmalı ve bu haklar ile topluma entegre olmalarını sağlamalıyız. Toplumun içinde her zaman yer almalarını sağlamak en önemli ve birincil görevimiz olmalı. Bu noktada öncelikle engelli bireylerin ailelerine ulaşmak ve onları bilinçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum, çünkü maalesef bazı ebeveynler çocuklarını toplumdan saklıyor, bazıları bu engellerden utanç duyuyor, gizliyor! Bu engeli aşmak için önce o ailelere dokunmamız ve olabildiğince erken temas kurup, kendini toplumdan soyutlamalarına izin vermemiz gerek.

İnsanlar açken hukukunu savunmaya fırsat bulamazlar. Birleşmiş Milletler  Kalkınma Programı’na göre engelli bireylerin %80’i gelişmekte olan ülkelerde yer alıyor. Dolayısıyla gelişmiş ülkeler, engellilik sürecinde önceden tedbir alma iradesini koyabiliyorlar. Türkiye’deki engelli bireylerin yalnızca %40’ı yardımlardan faydalanabiliyor. Bu rakamın Avrupa’ya oranla çok daha düşük olduğunu görüyoruz. Hukuk dediğimizde hukuk ve toplumun ihtiyaçlarını ilişkilendirmek zorundayız.

Engelli bireylerin en önemli hakları ise eğitim hakkı… Engelli vatandaşlarımızın yaşamlarında en fazla zorluk yaşadıkları ve en hayati önemi taşıyan konu eğitim… Bu durumun temel nedeni her engel grubu ve engel gruplarının da kendi içinde engel düzeylerine göre farklı eğitim modeli, süreç ve şartların gerekliliğidir. Maalesef ki her 4 engelli vatandaşımızdan 1’i okuma-yazma bilmemektedir.

Engel grubuna göre eğitim alma hakkından mahrum bırakarak içlerinde birçok cevheri kaybediyoruz maalesef. Fizik tedavi ve rehabilitasyonla engelli bireylerin sosyal hayatlarında topluma ve kendilerine yetebilmelerini sağlamada ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Bununla beraber *Habilitasyon ile keşfedilmemiş yeni beceri ve yeteneklerinin ortaya çıkarılmasını sağlamalıyız. Bunu da sadece eğitimle sağlayabiliriz. Üzülerek, “av / vah” diyerek bunu sağlama şansımız yok.

Bir örnek vermek gerekirse Beethoven… Kulakları duymayan bir müzisyen olmasına rağmen bir müzik dehası… Ama buna rağmen “Beethoven” dendiğinde herkesin aklına engeli değil, yeteneği ve ürettiği eserler geliyor. Elbette bizim topraklarda da benzer örneklerimiz var. Bu konuyla farkındalığımızı yükseltecek örnekler gerekirse Aşık Veysel bize fazlasıyla yeterli bir örnektir.

Engelli bireylerin haklarının savunmasının ve eğitimlerinin ne kadar önemli olduğuyla ilgili daha yakından bir örnek verecek olursam, Ankara Kent Konseyi’nde beraber çalıştığımız, birçoğunuzun da tanıdığını düşündüğüm Yusuf Samed İlerisoy… Yusuf’un, serebral palsi hastalığına rağmen annesi İstemihan Hanım, fizik tedavisi ile bizzat ilgilenerek Yusuf’un konuşmasını ve yürümesini sağladığı gibi bununla kalmayarak, oğlunun iyi bir eğitim almasını arzu ediyor. Dezavantajlı bölgelerde bunun hayalini bile kurmak çok zordur. İstemihan Hanım dert ediyor ve bir şekilde mücadeleye başlıyor. İlkokul çağı gelince mahallesindeki okula oğlunu yazdırmak istemesine rağmen okul müdürü birçok okul müdürünün yaptığı gibi çeşitli zorluklar çıkarıyor, zihinsel engelli okuluna kayıt yaptırmasını söylüyor. Ancak evladının oradan hak ettiği eğitimi alamayacağını bilen İstemihan Hanım, hakkının peşine düşüyor ve Milli Eğitim’e gidiyor, bütün muhataplarına ısrar ediyor. Dilekçeler, mektuplar yazdırıyor. Israrları, baskıları ve büyük uğraşları sonucunda Yusuf’un kaydını yaptırabiliyor. Sonrasında Yusuf’un elde ettiği başarılarıyla da annesinin bu büyük mücadelesinin ne kadar haklı bir mücadele olduğunu görüyoruz. Yusuf ne yaptı sonra? Bilkent Üniversitesi Fizik Bölümü’nü tam burslu olarak kazandı. Şimdi de yüksek lisans yapıyor. Bu başarının arkasında İstemihan Hanım’ın ısrarı var, azmi var, mücadelesi var, hak talebi var… Yusuf’un bu başarısı, değindiğim tüm konuların kanlı canlı örneği olarak bizlere de gerekli motivasyonu sağlıyor.

 “Haklarımı Öğreniyorum Eğitimleri” sadece engeli bireylerin değil, toplumun bütün kesimlerinin çok dikkat etmesi gereken ve yaşamını devam ettiren bir kural haline gelmesini temenni ediyor. 

*Habilitasyon, Rehabilitasyon gibi yeniden yapılandırmak değil özrü olan bireylerde günlük yaşam aktivitelerinin yeniden öğretilmesidir.

Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz, Haklarımı Öğreniyorum Zoom Eğitim Programı’na katıldı. 2021, Şubat

Diğer Yazılar