“İnsanlar birbiriyle dövüşürken, bizim çocuklar kaosu durdurdular, üzerine benzin dökmek yerine su döktüler. Kentte bu kültürel dönüşüm ile o kafaların içerisindeki fay hatları yıkılmamış olsaydı, beyinlerin içerisindeki direnç kırılmamış olsaydı, Ankara kamplaşmanın başkenti olarak hayatımıza devam etmiş olsaydı, biz güzel insanlar bu güzellikleri ayağa kaldıramayacaktık.”
Gençler… Gençlerimiz… Saçın teli kadar kalbi olan bu çocuklar… Onların duygusunu görmemiş olsaydı, belki de yetişkinler harekete geçmeyecekti.
Bu binlerce saçtan binlerce kalp oluşması, yaşadığımız mekânın büyüklüğüyle alakalı bir şeydir. Mekân büyük, insanlar iyi olunca gelişimimiz artıyor. Hani Mustafa Kemal Atatürk'ün, “Benim burayı tercih etme nedenlerimden biri, burada daha önce Ahi Devleti’nin kurulmuş olması, katılımcı kültürün merkezinin burası olması” diyor ya, o açıdan beş medeniyete ev sahipliği yapan Ankara sadece bir vilayet değil; Ankara bu milletin umudu, mazlum milletlerin umudu. Hâlâ öyle...
Bu kentteki bu ses, bu dayanışmayla ilgili ortaya koyduğunuz bir kusursuz irade… Yani öyle gurur duydum ki gençler ile… Tekrar dirildiğimiz, İstanbul'u kurtaran kent olma duygusunu aşılayan ruh, bu katılımcı kültürdür.
Millî Mücadele’de mermi taşıyan Nene Hatun neyse, deprem sonrası bölgeye destek için çocuk bezi taşıyan Cevriye abla da o gün yaşasaydı, mermi taşırdı. Bugün yaşadığı için de çocuk bezi taşıyor.
Bugün bu dijital çağda, oradaki kudretle, açık verideki yangını sürdürdünüz. Gençler kaosun sorumlusu değil, bereketin sorumlusu, huzurun sorumlusu oldu.
Katılımcılığa açığız biz. Bu depremi görseydi,Hacı Bayram-ı Veli… Maraş'a, Adıyaman’a, Hatay'a kapısından girse, muhtemelen ağlardı bizim için, duygularını zirveye çıkarırdı ve arkasından, “Ol şârı yıkılır gördüm, ben dahi yıkıldım taş-u toprak arasında…” derdi muhtemelen.
Şimdi yıkıldık, ama hep beraber tekrar kalkmak için, tekrar o duygularla beraber kentin binalarına tutunacağız. Oradaki etkileşimi artıracağız ve tekrar ayağa kalkacağız.
Başkanımız diyecek ki, “Benim çocuklarım burada millet kaoslu tetiklerken, birbirinin gırtlağını sıkmaya çalışırken, kamplaşırken ‘sen eksik yaptın, ben eksik yaptım’ diye orada kirişin altında can çekişen insanları bırakıp, Can bebeği 1,5 yaşında, Caner öğretmen ile annesine-babasına 9 gün sonra da sarılmış bir şekilde orada biz kurtarmayı beklerken, insanlar birbiriyle dövüşürken, bizim çocuklar kaosu durdurdular, üzerine benzin dökmek yerine su döktüler.”
Kentte bu kültürel dönüşüm ile o kafaların içerisindeki fay hatları yıkılmamış olsaydı, beyinlerin içerisindeki direnç kırılmamış olsaydı, Ankara kamplaşmanın başkenti olarak hayatımıza devam etmiş olsaydı, biz güzel insanlar bu güzellikleri ayağa kaldıramayacaktık. Onun için bir güzel şey yaparak bütün güzelliklerin önünü açacağımızı deneyim olarak paylaşmak isterim sizler ile… Bazen bir güzel şeye karar vereceğiz, bütün güzelliklerin önünü açacağız.
Politikacılar, seçmen davranışındaki iyiliği de gören insanlardır. Yani seçmenin büyük bir bölümü kötülük isterse onlara kayıtsız kalamıyorlar. Seçmenin büyük bir bölümü imar “affı diye” ortalığı ayağa kaldırırsa, politikacı belki imar affı çıkarmak zorunda kalıyor. Ama sizler bizi etkiler, ortalığı ayağa kaldırır, seçmen davranışımızı değiştirir, “İmar affı istemiyoruz, sağlam binalar istiyoruz. Tarla başındaki arazilere bina yaparsanız size 1 milyon dava açarız” derseniz, aklımızı alırsınız. Hepinize teşekkür ediyorum.